top of page

Kayıp Kıta Sen...

Güncelleme tarihi: 2 Ağu 2020

''çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili''

Atilla İlhan



Ayrılmak istemiyorum, en azından bu gece olmasın lütfen. Bugün için hiç hazırlanmamıştım. Her gün yarın değişirim diye kendime telkinde bulunuyordum. Yarın dediğim bugünmüş. İrkildim bir anda. Bugünüm hiç olmamış. Aynanın karşısında kendime bakıyorum.Gözlerim merkezde…Yerini kimseye kaptırmayacak kadar cüretkar bakışlar, farkındayım. Öfkeyle bana bakıyor. Okuduğum kitapların, hayalini kurduğum insanların saçmalığında salınıyorum. Üstümde hiçbir şey yok. Hiçbir şey… Bedene kimlik yükleyen her şeyden arınmanın verdiği özgürlük ne kadar da güzelmiş. Kelimelerle açıklanmayacak anlar gerçektir, ifade edilemeyen her duygunun daha gerçek olduğu gibi…

Arındığını farkına varman için kirli olduğunu görmelisin. Görüyor musun peki? Sadece görmeyip açığa çıkartacak cesaretle doğrularına yürüyor musun? Bunları düşünürürken ikinci kıyam koptu gözlerimde. Bedenimde ve ruhumda kendimi değil kalabalıkları görüyürum şimdi. Fazlaca gürültü… Gözlerim aynada kayboluyor. Kalbimin atışları hızlanırken durmadan koşuyorum. Koşarken korkmuyorum. Korkmadıkça daha hızlı koşuyorum. Nereye gideceğimi bilmiyorum. Bu beni endişelendirmeliydi. Ama cesaretleniyorum. Tavşan’ın Alice’e "Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok." dediği duraktayım . Amacını bilmeli ve kaybolmamalısın diye konuşanların fısıltılarını duyuyorum. Keşke duyduğum çığlık olsaydı. Bu sese dayanamaz ve kaçardım oradan. Fısıltıysa insanin içine işliyor. Yapamazsın, gidemezsin, korkaksın, baştan başlaman imkansız, yaşayamazsın diye içimizde konuşan çığlık mı yoksa fısıltı mı?Hadi düşünelim birlikte. Bize fısıldamasının sebebi onu zararsız bulacağımızı bilmesidir. Küçük bir sestir o… Beynimizde bir odada öylece oturmasında ne kötülük vardır diye düşünür, misafir ederiz onu. Sonra büyür, sen sustukça o konuşur. Konuştukça senin sahibin olur. Efendisi olduğunu umarken köle olduğunu fark etmen kalbine derinlemesine düşmesiyle başlar. Derine düşerken yapman gereken çığlık değil fısıltıdır. Onun başladığı yerde sen bitirirsin.

Evet ben bitiririm ama hangi ben? Bu sonuca düşünerek mi vardım yoksa bana gösterileni mi kabul ettim? Doğru bile olsa keşfetmek için fırsat verildi mi bana? Kaybolacağımı kim söylüyor? Farklı yollarda bedenimin uzuvlarını bulsam ve anayolda eserimi oluşturmak için dursam n’olur sanki? Uzuvların birbirine benzediğini ama bana ait olmadığını fark etsem ve yeniden arasam ne değişir? Kaybolmak diyoruz ya hani, her kayıbın içinde bir oluş vardır bunu görebiliyor muyuz?

Şimdi anlıyor musun neden ayrılık da sevdaya dahil? Susalım mı?


Bu ne bir çığlık ne de fısıltı…

Bu ne kalabalıklara karşı bir savaş ne de ….

Bu sadece sen…

Senden ayırdığımda kendime geriye kalan pay ben.


Kaybolmamışım sevdada, ayrılmışım sevginin ayırtında.

Ben olmuşum çırılçıplak gözlerde,

Ağlayan bir kadının derinliğinde…

Kimsesiz bir çocuğun çaresizliğinde

Ölüm döşeğinde olan bir adamın bakışında

Ben olmuşum kalabalıkların sessizliğinde.

Bu ne bir çığlık ne de fısıltı.

Bu sadece sessizlik…






30 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page